
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Cumhuriyetin ilanı, sadece siyasi bir rejim değişikliği değil, aynı zamanda bilim ve eğitim anlayışında köklü bir paradigma değişiminin başlangıcı olmuştur. "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" düsturuyla hareket eden yeni yönetim, Osmanlı'nın son döneminden devralınan bilimsel mirası dönüştürmeyi hedeflemiştir.
Cumhuriyet öncesi dönemde, özellikle Tanzimat ve II. Meşrutiyet ile hız kazanan matematik çalışmaları, büyük ölçüde Batı biliminin "transferi" ve "tercümesi" üzerine kuruluydu. Başhoca İshak Efendi, Vidinli Tevfik Paşa ve Salih Zeki Bey gibi kıymetli isimler; modern terminolojinin yerleşmesi, eğitim müfredatının güncellenmesi ve matematik tarihinin derlenmesi konularında büyük hizmetler vermişlerdi. Ancak bu dönemde matematik, özgün "araştırma" ve "teorem üretme" faaliyetinden ziyade, mühendislik ve askeri ihtiyaçlara yönelik bir eğitim aracı veya kültürel bir birikim aktarımı olarak görülmekteydi.
Cumhuriyetin ilanıyla birlikte matematik ve fen bilimlerinde hedef, bilgiyi sadece tüketen değil, aynı zamanda üreten bir akademi yaratmak olmuştur. Bu yeni dönemde:
Yurt Dışı Eğitimi: Yetenekli gençler (örneğin Cahit Arf gibi geleceğin matematikçileri) devlet bursuyla Avrupa’ya gönderilerek modern araştırma metodolojilerini öğrenmeleri sağlanacaktır.
Kurumsal Reform: Darülfünun’un yapısı sorgulanmaya başlanacak ve bu süreç, 1933 Üniversite Reformu ile sonuçlanarak "İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi"nin kurulmasına ve araştırmaya dayalı modern kürsülerin (matematik enstitülerinin) oluşmasına zemin hazırlayacaktır.
Uluslararası Entegrasyon: Bilim dili ve yayıncılığı modern standartlara çekilerek, Türk matematikçilerinin uluslararası literatüre özgün katkı (makale) yapmaları teşvik edilecektir.
29 Ekim 1923, Türk matematiğinin eğitim odaklı bir disiplinden, evrensel ölçekte rekabet edebilir bir araştırma sahasına dönüşüm yolculuğunun siyasi miladıdır.